21 Ağustos 2016 Pazar

Darbecilerin Kurdukları Hükümetler ve Şekilleri (devam)

12 Mart 1971
12 Mart 1971’de ordu komutanları Demirel’e bir muhtıra verdiler. Muhtıranın içeriği kardeş kavgasının ve anarşinin engellenemediği, Atatürk’ün reformlarının gerçekleştirilemediği, çağdaş uygarlık hedefinden sapıldığı, bütün bunlardan hükümetin sorumlu olduğu, bu hedeflere ulaşmak için yeni bir hükümetin demokratik yollardan kurulması, aksi takdirde TSK’nin yasalardan aldığı yetkiyle idareyi doğrudan doğruya ele alacağı seklindeydi.
Nihat Erim başkanlığında sivil bir hükümet kuruldu. 1961 Anayasası’nın hak ve özgürlükleri genişleten maddeleri değiştirildi. Resmi ideoloji açısından tehlikeli görülen İslam! Eğilimli Milli Nizam Partisi ve sosyalist eğilimli Türkiye İsçi Partisi kapatıldı.
12 Mart Muhtırası’yla devlet otoritesini tesis etmeyi amaçlayan uygulamalar sonuç vermedi. Siyaset dışında tutulmaya çalışılan toplum kesimleri sokağa çıktı. 1973 seçimleriyle başlayan sürekli bölünmelerle parti enflasyonu yasandı. Bunun getirdiği koalisyonlar, azınlık hükümetleri istikrarı sağlayamadı. Sol ve İslami muhalefetin sokağa taşması, gün geçtikçe kitleselleşmesi ve sistemi radikal bir şekilde sorgulamaya başlamaları orduyu harekete geçirdi. Ordunun bu kadar beklemesinin sebebi olarak 27 Mayıs’la halk nezdinde düştüğü duruma tekrar düşmek istememesi yaygın olan bir kanaattir.
12 Eylül 1980 Askeri Darbesi
Darbeyle birlikte anayasa değişikliği de geldi. 82 Anayasası’yla toplumu tepeden tırnağa kontrol altına almak için 61 Anayasasının getirdiği hak ve özgürlükler geri alındı. Temel insan hak ve hürriyetlerinin geniş ölçüde sınırlandırıldığı, yer yer kaldırıldığı bir ortamda muhalefet sindirildi. Halk depolitize edilerek DP ile girdiği siyaset arenasından dışlandı. Bütün bunlar 82 Anayasası’ yla yasallaştı.
Ordunun özellikle Kenan Evren’in bütün karsı propagandalarına rağmen Turgut Özal’ın liderliğinde ANAP 1983 seçimlerinde tek başına iktidar oldu. Ordu perde arkasına çekildi. Ancak sahne gerisinden müdahalelerini devam ettirdi. Halkın her türlü hak arama girişimleri (sendikal haklar, inandığı gibi yasamak, Kürt kimliğinin tanınması…) resmi ideoloji adına, demokrasi vitrininin ardındaki darbe kurumları tarafımdan gerek kanuni, gerek kanun dışı yollarla bastırılmaya, sindirilmeye çalışıldı.
28 Şubat 1997 Post Modern Askeri Darbesi
Refah Partisi ile halkın özellikle İslami taleplerle siyaset sahnesine çıkması, İslam’ın insanlarına bireysel ve toplumsal hayatlarında belirleyiciliğinin artması, ABD’nin Yeni Dünya Düzeni’nde İslam’ı tehtid olarak görmesi, halkın iktidar seçkinlerinden yüz çevirmesi, halkın desteğini yitiren partilerin sırtlarını devlete dayayarak ayakta durabilmeleri, ekonomide Anadolu sermayesinin yükselerek devlet destekli büyük sermaye ile rekabete girmesi, Susurluk kazasıyla iktidar seçkinlerinin kirli iliksilerinin gözler önüne serilmesi egemenlerin yeniden “irtica nöbetlerine” yakalanmasına yol açtı. İrtica söylemi her şeyin üstünü örtebilirdi. MGK toplantıları tarihi (!) olmaya basladi. PKK’dan daha tehlikeli ilan edilen irticaya karsı kamuoyu oluşturulmaya çalışıldı. Üniversite rektörlerine, medyaya, yargıya, patronlara brifingler verildi. Halkta tutmadı ama söz konusu çevrelerde rağbet büyüktü. İrtica söyleminin temel nedenine baktığımızda bunun rantını yiyenlerin tekelci sermaye, sivil-asker karması ve medya olduğu ortadadır. Bu nedenle söz konusu çevreler irtica ile mücadelede birbirleriyle yarıştılar. Bati Çalışma Grubu (BCG), Sicil Çalışma Grubu (SCG), valiler, garnizon komutanlıkları, hükümet, yargı mensupları, kartel medyası, TÜSIAD, YÖK, DGM hepsi de irtica ile mücadele de öne çıkmaya çalıştılar.
28 Şubat sürecinin zeminini, alt yapısını oluşturan Başbakanlık Kriz Yönetmeliği ve Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nin Refah-Yol tarafından imzalanmasıdır. Bu yönetmelikle doğal afetler de dahil olmak üzere MGK’nın kriz dediği durumlarda MGK yaptırım uygulayabilecek bir üst yapı haline geliyordu. Bunun ilk pratiği de 28 Şubattır. Parlamento devre dışı bırakılıyor, yasama organı MGK oluyor. Yürütme organı hükümettir ve tavsiye niteliğindeki kararları yürütebilmek de hükümetin ömrünü tayin ediyor.
28 Şubat Post Modern Askeri Darbesinin bilançosu
Refah-Yol hükümeti düşürüldü.
8 yıllık kesintisiz eğitimle İHL’lerin orta kesimleri kapatıldı, üniversiteye yönelik sınırlamalarla lise kısımları işlevsiz hale getirildi.
Kamu kurum ve kuruluşlarında, üniversitelerde, imam-hatiplerde başörtüsü yasaklandı.
Kur’an kursları kapatıldı.
Devlet kadrolarında dindar memurlar tasviye edildi.
Refah Partisi kapatıldı.
Parti yöneticileri, Refahlı belediye başkanları yargılandı, tutuklandı, siyaset yapmaları yasaklandı.
Vakıf ve dernekler üzerinde baskı kuruldu, yöneticileri kovuşturuldu.
Anadolu sermayesine ambargo ilan edildi.
YAS kararlarıyla ailesi, esi dindar, başörtülü olan, içkili toplantılara katılmayan subaylar ihraç edildi.
Çok sayıda insan, yazarlar gazeteciler de dahil gözaltına alındı, işkence ve tutuklamalar oldu.
Seçime gidilen bir süreçte küstürdükleri, copladıkları halkı tekrar kazanmak için PKK-Apo kozunu kullanıyorlar. Suriye ve Yunanistan’a yönelik sert mesajlar verilerek dört bir yanımız ateş çemberi, milli birlik-beraberlik vurgularıyla halk manipüle edilerek hükümet olmaları halka değil 28 Şubat sürecine borçlu partilerin tarafına çekilmeye çalışılıyor.
Son olarak da Nisan 2007 tarihinde Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi Genelkurmay Başkanlığı resmi sitesinde yayınlanan e-muhtıra var, ama biz bunu anlatmayıp, yakın tarihimizde gerçekleşen hafızalarımızdaki bu olayın takdirini halkımıza bırakıyoruz. Bir daha ülkemizde darbe olmaması dileğiyle, saygılar…
kaynak: uzmanportal.com